Sanayileşme hızı, şehir nüfusunun artışı ve sera gazı tüketimi oranlarındaki yükseliş, iklim dengesini tehdit etmeye başladı. Bilim adamlarının raporlarında, ülkelerin doğal enerji kaynakların kullanımına teşvik edilmesi öneriliyor.

Şehir nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde oluşan hava kirliliği ve doğal kaynakların bilinçli kullanımı konusunda toplumun duyarsızlığı, iklim değişikliği için büyük risk oluşturuyor.
Doğal enerji konusunda çalışmalara hız verilmeli
Sosyal yönüyle şehirleşme sonucu artan nüfus, doğa için büyük risk oluşturuyor. Bu riskleri şu şekilde sıralayabiliriz;
- Özellikle köyden kente işsizlik ve geçim sıkıntısı nedeniyle yapılan göçler(göç alımları)
- Plansız yapılaşma
- Kaçak yapılar
- Eğitimsizlik ve bilinçsiz kaynak tüketimi
- Atmosferde karbondioksit miktarının yoğunluğu sebebiyle oluşan asit yağmurlarının yer altı sularına karışması
Diğer bir etken, henüz yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda toplumun kendisini bilinçlendirmemiş olması, büyük illerde yaşayan insanların sağlığı için büyük risk teşkil ediyor. Özellikle Çin ve Amerika gibi sanayinin yoğun olduğu bölgelerde’de benzer durumlar meydana geldi. Doğal enerji konusunda yeterli çalışmaların yapılmaması da bu konudaki en büyük eksikliklerin başında geliyor.
Küresel ısı artışı ne gibi tahribatlar yaratıyor?
Atmosferde karbondioksit miktarının yoğunluğu sebebiyle ozon tabakasında meydana gelen delik , dünya genelinde ekolojik dengenin bozulmasına ve sıcaklık artışına neden oluyor. Bozulan denge beraberinde eko sistemde’de olumsuz yönde tahribatlara neden oluyor.
Bu tahribatlar:
- Mevsimsel değişikler,
- Yaz, kış sıcaklık farklılık artışı, (özellikle karasal iklimin olduğu bölgeler)
- Buzulların erimesi sonucu deniz seviyesinin yükselmesi
- Yüz ölçümü olarak deniz suyu seviyesine indirgenmiş olan ülkelerin deniz suyunun atında kalması
- Su kaynaklarının tükenişi,
- Tarımda verimsizlik, çölleşme
- Salgın hastalıklar(Tifo, Sıtma, Kolera vb.)
Küresel ısı artışı, dünya genelinde insan sağlığı yönünden’de zararları barındırıyor. Bunlar nefes darlığı olan kişilerin solunum yolu hastalıkları ve yaşlılar içinde büyük risk teşkil ediyor.
Yıllara Göre Karbondioksit Emisyon Oranı?
1990-2010 yılları arasında sanayileşme ile birlikte kullanılan enerji tüketimine paralel olarak sürekli emisyon oranlarında artış söz konusu.
IEA’nın verileri aşağıdaki gibidir:

Birleşmiş Milletler Öncülüğünde Birçok Ülkenin Katılımıyla Yapılan Uluslararası İklim Konferansında Yaşanabilir Dünya Konusu Tartışmanın Odağı Oldu.
Konferansta en büyük amaç, gelinen noktada dünyada küresel ısı artışına karşın nasıl çözüm sağlanabilir? Sorusuna karşılık ülkelerin genel durumları ele alındı. Toplantı sonrasında yetkililer tarafından yapılan açıklamada, bundan sonra gidişat ne olabilir? , halen başladığımız noktada mıyız ? gibi soruların durum değerlendirmesinin yapıldığını belirtti.
Konferansta bildirilen rapor sonucuna karşı sunulan çözüm, gelecek nesillerin yaşamını garanti altına almak amacıya sera gazı emisyonlarının etkisini azaltmak için yenilenemeyen enerji kaynakları yerine, kendini yenileyebilen enerji kaynakların(su, rüzgar, güneş vb.) kullanımına ağırlık verilmesi görüşü hız kazandı.
Doğal enerji çalışmalarına 3 örnek
Konferans ilk olarak 1992 yılında iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi kapsamında Brezilya’nın Rio De Janerio kentinde ülkelerin katılımıyla imzaya açıldı ve 1994 yılında devreye sokuldu. Bu konferans’ta amaç,insan eylemlerinden dolayı oluşan kürsel sıcaklığa çözüm bulma.
Sözleşmenin devreye girişimiyle her yıl farklı ülkelerde taraflar konferansı yapılıyor. Bu konferans kısaca Conferences of the Parties yani(COP) anlamını taşır. Özellikle 1997 yılında yapılan üçüncü taraf konferansında, Kyoto Protokolü imzalandı.
Bilim insanları tarafından sunulan öneride, dünyada ekosistemi tekrar dengeye sokmak için doğayla uyumlu olan ve doğal kaynaklarla bütünleşmiş bir teknolojik altyapı sistemlerinin geliştirilmesi görüşü benimsendi. Doğal enerji ve bu alandaki teknolojiler ile bu yönde harekete geçilmesi konusunda fikir birliğine varıldı. Doğayla dost olabilen teknolojik altyapı sistemlerinden bazıları;
- Egzoz salınımına karşı su enerjisiyle çalışan otomobiller(Hidrojen Enerjisi), elektrik enerjisiyle çalışan araçlar.
- Elektrik üretimi için termik santral yerine rüzgar türbinlerine ağırlık verilmesi
- Isı enerjisi için kömür kullanımı yerine güneş panelleri ve jeotermal enerji kaynaklarına yön verilmesi vb.
İlk yorum yapan siz olun